15 Şubat 2020 Cumartesi

Katil Kim? Adli DNA Testi, DNA Parmak İzi

DNA parmak izi (DNA fingerprinting) her bireyin genetik altyapısında bulunan özgün imzadır. Her birey kendine özgü DNA dizileri taşır. Bunlar DNA’nın %0.1’lik kısmını oluşturur. DNA’nın kalan kısmı tüm insanlarda aşağı yukarı aynıdır. Özellikle adli olaylarda olay yerinden elde edilen DNA’nın şüpheliyle aynı olup olmadığını sorgulamak için kullanılır. Zamanla oluşturulacak DNA veri tabanları da suçluyu yakalamada yetkililerin işlerini kolaylaştırmaktadır.  
DNA profilleme yani kimlikleme genomun küçük bir bölümüne dayanır. STR (short tandem repeats) denilen herkeste farklı olan kısa tekrar dizileri kullanılır. Anne ve babadan birer allel alınır. Bu nedenle babalık ve annelik testinde de bu method kullanılır.Bu STR’lardan 13 tanesi rutinde kullanılır. Ayırt edilemeyen bir durumda STR belirteç sayısı arttırılabilinir. 13 STR ile %99.9 doğrulukla DNA karşılaştırılması yapılabilinir. 
Olay yerinden örnek toplamak çok fazla titizlik gerektiren bir iştir. Alınan DNA örneğinin kontamine olmaması çok önemlidir. Dikkatle korunmalıdır. Uygun koşullarda saklanan DNA örneği yıllarca korunabilir. Alınan DNA materyali PCR ile çoğaltılır elektroforez ile yürütülerek kişiye özgü tekrar sayıları okunur.



Anne ve Babadan Alınan STR tekrar sayıları
Olay yerinden alınan DNA profili
Şüphelinin DNA profili
1
D2S1338
(9;11)
(9;11)
2
D3S1358
(10;11)
(10;11)
3
D7S820
(13;14)
(13;14)
4
D8S1179
(15;15)
(15;15)
5
D13S317
(11;12)
(11;12)
6
D16S539
(12;13)
(12;13)
7
D18S51
(9;10)
(9;10)
8
D21S11
(11;11)
(11;11)
9
TPOX
(9;11)
(9;11)
10
THO1
(15;16)
(15;16)
11
vWA
(11;12)
(11;12)
12
CSF1PO
(12;13)
(12;13)
13
AMXY
(13;15)
(13;15)

Yukarıda olay yerinden ve şüpheliden elde edilen DNA profil örneği mevcuttur. Şüphelinin DNA’sı olay yerinden elde edilen DNA ile %99,9 eşleşmektedir. Bu DNA’nın ikinci bir kişiyle eşleşme ihtimali milyarda birdir. Bu ihtimal tek yumurta ikizleri için geçerlidir. Ancak işler her zaman bu kadar kolay değildir. Elde edilen DNA örneğinin kullanılması için bazı standartlar vardır. DNA bu standartlara uysa bile STR belirteçleri PCR analiziyle sonuca ulaşacak kalitede ya da bilgi verici özellikte olmayabilir. Bu durumlarda mitokondriyal DNA ve şüpheli erkekse Y kromozomu analizine gidilebilinir. Mitokondriyal DNA sadece anneden Y kromozomu sadece babadan kalıtılır, erkekler arasındaki ilişkileri takip etmek için veya pekçok erkek şüpheli içeren delilleri incelemek için kullanılır. Mitokondriyal DNA’nın kullanımı çekirdek yapısı taşımayan eski örneklerde çok yaygındır.


Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar, GDO

Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), gen aktarımlı organizmalar, transgenik organizmalar, bio-mühendislik organizmaları isimleriyle de adlandırılmaktadır. Genetik mühendisliği teknolojisi kullanılarak üretilen organizmalardır. Transgen dediğimiz organizmaya ait olmayan genetik maddelerin aktarımı ya da alınımı sonucu elde edilirler. Günümüzde en çok ABD’de üretilmektedir. GD ürünlerin en çok üretildiği ABD’de soya ve mısır gibi gıdaların %60’ından fazlası GDO içermektedir. GDO çalışmaları ürün kalitesini, zararlı organizmalara direnç gelişimini ve diğer bitkisel ve hayvansal özellikleri geliştirmek amacıyla yapılmaktadır. Örneğin mısır, pamuk, patateste zararlılara dayanıklılık; soya, pamuk, mısırda yabani ot ilaçlarına dayanıklılık; çeltik, mısırda viral bitki hastalıklarına dayanıklılık; ayçiçeği, soyada bitkisel yağ kalitesinin artırılması; domates, çilekte olgunlaşmanın geciktirilerek ve raf ömrünün uzatılması; domateste aromanın artırılması şeklindedir. Ayrıca bitkiler GDO geliştirilmesinde insan ve hayvana yönelik ilaç, hormon ve aşı gibi maddelerin bol miktarda üretmesi amaçlanmaktadır. 
Pirince beta karoten (provitamin A) üreten genler aktarılarak beta karotenli pirinçler elde edilmiştir. Bu pirinç parlak sarı-yeşil renk almıştır “altın pirinç” olarak anılır. Koyunlara kan pıhtılaştırıcı faktör9’un insan geni aktarılmıştır. Hayvanın sütünde ticari faktör9’un bol miktarda üretilmesi sağlanmıştır. AntitrombinIII kan pıhtılaşmasını kontrol altında tutmaktadır. AT-III eksik hastalar, yetişkinliğin erken dönemlerinde tromboembolik sorunlara sahip olabilmektedirler. Böyle hastalarda terapötik AT-III sağlanması pıhtılaşma riskini azaltabilir. İnsan hemoglobini, insan serum albumini, doku plazminojen aktivatörü, antitrombin3, insan alfa-1-antitripsini ve çeşitli aşı proteinleri ve monoklonal antikorları içeren diğer terapötik proteinlerin üretimi GDO’larla amaçlanmıştır. Halihazırda kullanılmaktadır.Ayrıca et süt üretiminin artırılması, peynir üretimi için kazein miktarının artırılması veya laktoza duyarlı tüketiciler için laktozun sütten çıkarılması gibi süt içeriğinin değiştirilmesi gibi faydalar sağlanabilir. Düşük kolesterollü yumurta üretimi, balıkta büyüme artışı, soğuk koşullara dayanıklılık artışı çalışmaları mevcuttur.
Genetiği değiştirilmiş bakteri, maya, küf gibi mikroorganizmalar ekmek, bira, peynir, şarap gibi ürünler için daha efektif hale getirilmektedir. Bitkilerde olduğu gibi mikroorganizmalar da aşı üretiminde genetikleri değiştirilerek kullanılabilinirler (rekombinant DNA teknolojisi). Kullanım alanı çok geniş olan GDO’lar  çevre sektöründe biyolojik temizleme (biyoremediasyon) ve koruma çalışmalarında da kullanılmaktadır. Özellikle hızla artan dünya nüfusu ele alındığında gıda sağlama konusunda GDO çalışmaları önem kazanmaktadır. Önemli bir anti-oksidant olan likopen genetiği değiştirilmiş domates, ve biberde bol miktarda bulunmaktadır. Doymamış yağ asitleri içeren sağlıklı bitkisel yağlar; kanola, soya, ayçiçeği ve yer fıstığı vb doymamış yağ asidi düzeyini daha da artırmak için bu bitkilerin genetiği değiştirilebilmektedir.

Besin değeri artırılmış ürünler yetersiz beslenmeyi azaltmaya yardım edecektir ve gelişmekte olan ülkelerin temel besin ihtiyaçlarını karşılamayı sağlayacaktır. Kassava, birçok üçüncü dünya ülkesinde birçok insanın beslenmesinde önemli bir besin kaynağıdır. Afrika kassava virusuna dirençli ve yüksek besin değerine sahip kassava üretmek için bu bitkilerin genetiği değiştirilmiştir. Flavr Savr domatesleri ilk genetiği değiştirilmiş üründür. Bu domatesler olgunlaşma, yumuşama ve çürüme işlemleri geciktirilerek uzun bir raf ömrüne sahip olan bitkilerdir. Verimin artması ve ürün kaybının azalması ile global ürün üretiminin artışı sağlanabilir. Genetiği değiştirilmiş hayvanlar, meme bezindeki sütte fibrinojen gibi rekombinant proteinleri büyük miktarda üretmek için kullanılabilmektedir. Genetik hastalıkların birçoğunun tedavileri mümkün olmamaktadır. Genetiği değiştirilmiş mikroorganizmalarla gen tedavisi mümkün olabilecektir. Ayrıca hayvandan insana insan DNA’sı olan organ nakilleri söz konusu olabilir.Herbisit dayanıklılığın artması bitkilerin büyüdüğü toprağın daha az işlem görmesini sağlayarak toprak erozyonunun ve su kaybının azalmasına ve toprak mikrofauna ve mikrofloralarının korunmasına yardım edecektir. Bitkilerin topraktan daha fazla azotu doğrudan alabilmesi için genetiği değiştirilmiş bitki üretimi artmıştır. Bu da, kimyasal gübre gereksinimini azaltacağından çevre için yararlı bir uygulama olacaktır. 
Dikkat Edilmesi Geren Unsurlar:
GDO’lar bazı besin düzeylerini artırıp-azalttığı için tahmin edilmeyen bir şekilde gıdaların besinsel özelliklerini değiştirebilirler. Bitkisel ve hayvansal gıdaların besin içeriklerindeki değişimlerin besin etkileşimleri, besin-gen etkileşimi, canlıda besinin varlığı, besin gücü ve besin metabolizması üzerine etkisi hakkında henüz yeterli bilgi yoktur. Ayrıca bu besinlerin gen ifadesi, genler üzerindeki etkisi hakkında yeterli bilgi yoktur. Sağlık üzerinde, özellikle uzun dönemde etkileri üzerinde henüz tam/net bir bilgi bulunmamaktadır. GDO ürünlerindeki rekombinant DNA’nın insana yatay gen transferi ve bunun insan sağlığı için sonuçları önemli bir konudur. Gıda ürünlerine aktarılan genlerin insan genomunda yer alıp almayacağı ve bunun sonuçlarının ne olacağı net değildir. Vücuda alınan DNA sindirim sisteminde parçalayıcı etkiye sahip olan çeşitli enzimatik aktivitelerle (eksonükleazlar ve DNAazI ve DNAazII gibi endonükleazlar) parçalanıp sindirildikten sonra vücuttan dışarı atılmaktadır. DNA, memeli bağırsağında genellikle hızla parçalanmakla birlikte bu parçalanma tamamen ve bir anda olmaz ve bazen DNA stabil/kararlı kalabilir. Eğer DNA parçalanmadan kolon gibi DNA parçalama aktivitesinin en az mikrofloranın yüksek miktarda olduğu sindirim sisteminin kısmına ulaşırsa mikrofloranın çıplak DNA’yı hücre içine alma riski vardır. Mikrofloradaki bakteriler aynı zamanda hücre içine aldıkları yabancı DNA’nın kendi genomlarına katılmasını engelleyen mekanizmaya sahip olmalarına rağmen bakteriyel kökenli genlerin bakteriler tarafından yapıya alınması teorik olarak mümkündür. Bu da mikroorganizmalarda antibiyotiğe karşı direnç düzeyinin artmasına yol açabilir.
GDO DNA parçacıklarına maruz kalan bağırsak somatik epitel hücrelerin, devamlı olarak dökülmesi ve yenilenmesi ile vücuttan atılacağı ve bu nedenle sağlık açısından önemli bir risk oluşturmayacağı düşünülmektedir. Mısırla beslenen sığır ve tavuklarda mısır kloroplast DNA’sının çeşitli dokulara girdiği yapılan araştırmalarda gösterilmiştir. Fareler üzerinde yapılan araştırmalarda bakteriyofaj ile beslendikten birkaç saat sonra DNA fragmentlerinin farelerin kan dokusu ve diğer çeşitli dokulara ulaştığı ve fare DNA’sına bağlandığı tespit edilmiştir. GDO ürünleri ayrıca yabancı alerjen özellik gösterir ve alerjik hastalıklara neden olabilir. Fındık genlerinin soya aktarılması sonucu fındık alerjisi olan kişilerin GDO’lu soyaya da alerji geliştirdiği gözlemlenmiştir. Ayrıca GDO’ların bazı toksik etkilere de neden olabildiği bildirilmiştir. Bir diğer konu “Terminatör” teknolojisidir. Satın alınan GDO’lu tarım ürünlerinin bir sonraki yıl yeniden üretilmelerine engel olmak için bitkilerin kısırlaştırılmasıdır. Uluslararası tohum şirketlerinin ticaretlerini devam ettirmeleri için yaptıkları bir uygulamadır. Türler arasındaki gen kaçışının doğal ekosistemde oluşturacağı riskler tartışılmaktadır. Çevreciler, genetiği değiştirilmiş ürünlerin ekimi çevresel risklerinin olacağı konusunda kaygı taşımaktadırlar. Bu bitkiler, doğal türlerle rekabet ederek onların azalmasına, ortadan kalkmasına da neden olabilirler. Yeni genetik özelliklerin doğal türlere geçişi olabilir. Dirençli yabani ot,  böceklerin ve mikroorganizmaların ortaya çıkmasına neden olabileceği düşünülebilir. GDO’yu genel çerçevede incelediğimizde insanlığa faydalı yönlerini görmekteyiz. Ancak şunu da bilmeliyiz insanoğlu olarak bilgimiz doğa karşısında herzaman kısıtlı olmaya devam edecektir. GDO çok ciddi çalışmalarla biyoloji, tıp, çevre tüm disiplinlerin birlikte ele alarak incelemesi ve rutine sokması gereken bir konudur. Aksi halde fayda sağlayacağımız değerli bir konuyla tüm doğaya zarar verilebilinir.

Klonlama

    Klonlama, herhangi bir şeyin aynısının kopyalanması anlamına gelmektedir. Bilimsel anlamda ise herhangi bir DNA dizisinin, hücre topluluğunun ya da organizmanın (hayvan, bitki, insan vb) genetik materyallerinin aynı kalması şartıyla üretilmeleridir. Üretilen canlıya ‘klon’ adı verilir. 
1. Farklılaşmasını tamamlamamış kök hücreler klonlanır. Hücreler embriyonik dönemdedir.
2. Farklılaşmasını tamamen tamamlamış bir vücut hücresi klonlanır. Hücreler yetişkindir. 

Klonlama Yöntemleri:
·   Rekombinant DNA Teknolojisi ya da DNA Klonlaması 
·   Üreme Amaçlı Klonlama 
·   Tedavi Amaçlı (Terapatik) Klonlama 

Rekombinant DNA Teknolojisi-DNA Klonlama
Hücre dışında gerçekleştirilen bir genetik üretimi söz konusudur. DNA parçalarının fonksiyonel olacak şekilde üretilmesidir. Bir genin vektöre (aracı) yerleştirilerek ve bu vektörün bakteri hücrelerine yerleşmesi transformasyonu sonucunda bakterilerin bölünmesi sırasında klonlanacak genin çoğaltılmasıdır. Gen klonlaması adı verilir. Virüsler, bakteriler, bakteriofajlar, plazmitler, kozmid ve mayalar vektör olarak kullanılmaktadırlar. Klonlanacak genler bu vektörler gen ekspresyon çalışmaları, vektör modifikasyonları ile yerleştirilirler. Yerleştirilen gen ya da gen topluluğuna rekombinant DNA adı verilmektedir. Rekombinasyon, farklı genotipteki DNAlar arasında eşleşmeler meydana geldiğinde, kalıtsal özelliklerin gruplanmalar halinde biraraya gelmesine yol açan olaylar dizisidir. Vektöre yerleştirilen DNA işlenmiş DNA’dır yani rekombinant DNA’dır. Doğadaki en güzel rekombinasyon örneği sperm ve yumurtanın DNA’larını döllenerek birleştirme olayıdır. Rekombinant DNA teknolojisi ile birçok ilaç (insülin) ve aşı üretimi yapılmaktadır.

Üreme Amaçlı Klonlama 
Şu anda var olan ya da daha öncesinde var olmuş olan bir canlının DNA’sıyla aynı DNA’ya sahip canlıların meydana getirilmesidir. Bu işlem üreme hücresine sahip olmayan bir bireyin çocuk sahibi olmasına yardımcı olmak için umut vadedicidir. Dolly adlı koyun bu teknoloji ile yaratılmıştır.Koyun Polly’nin DNA’sı, DNA’sı çıkarılmış olan bir embriyo hücresine yerleştirilerek gebelik elde edilmiştir. Dolly dünyaya geldikten sonra çok uzun yaşamadan ölmüştür. Dolly’nin yaratılmasında kullanılan DNA, bedensel hücre DNA’sıdır. Dolly’nin biyolojik yaşının, kısa telomerler yüzünden aslında kronolojik yaşından daha fazlaydı.  Bu da Polly’den alınan DNA’nın normal bir embriyo DNA’sı özelliklerini taşımadığı, DNA’nın ve boş embriyonun yaşının uyum sağlamadığını düşündürmektedir. DNA’mız zamanla susturulan ya da aktive edilen genlerden oluşmaktadır. Çok komplike mekanizmalarla DNA’mız yaşam boyu her bir hücremizde ayrı ayrı olmak üzere değişim halindedir. Kanser, büyüme, doku tamiri, yaşlanma bu değişim sürecine aittir. Ayrıca etik olarak yeni bir canlının yaratılmış olması oldukça tartışmalı bir durumdur. 



Tedavi Amaçlı (Terapötik) Klonlama
Embriyo klonlama da denir. İnsan gelişiminin ve hastalıkların tedavisinin araştırılması ve çalışılması için kök hücrelerin yetiştirilmesidir. Kök hücreler insan vücudunda herhangi çeşit bir hücreye dönüşerek bozulmuş ya da hastalıklı dokuları yenileme/ iyileştirme yeteneğine sahiptirler. Araştırılmak istenen önemli bir konudur. Ancak her ülkede kök hücre tedavi çalışmaları etik nedenlerle yasal değildir. Ülkemizde de kök hücre çalışmalarına yasal kısıtlama getirilmiştir. Bu konu kötüye kullanım etik nedenlerle hassas bir konudur. Çünkü üzerinde çalışılan materyal insan embriyosudur. Buradaki temel amaç ise kişiye özel kök hücreleri üretmektir. Oluşumu hedeflenen bu iyileştirici dokuların sonradan vücudun iyileştirilmesi planlanan yerine aktarılıp bulundukları yerdeki hasarı onarmaları amaçlanmaktadır. 



13 Şubat 2020 Perşembe

Babalık Testi

Babalık testi, DNA profillemesi (DNA parmak izi) ile yapılır. DNA profilleri, kişinin DNA'sına karşılık gelen şifrelenmiş DNA dizileridir, bunlar kişinin kimlik belirtecidir. Kişiye özgüdür. DNA dizilerinin %99,9'u her insanda aynıdır. %1’lik kısmı iki kişinin ayırt edilmesine yetecek kadar DNA farklılığı gösterir. DNA profillemesinde, kişiden kişiye çok değişkenlik gösteren, genomda tekrar eden diziler kullanılır. Bu diziler STR (short tandem repeats) kısa tekrar dizileridir ve oldukça polimorfiktir. Yakın akrabalık ilişkisi olan kişilerde birbirlerine çok benzese de analiz edilen STR sayısı arttırılarak bu sorun da ortadan kaldırılır. 

Baba ve çocuk adayından DNA  elde etmek için örnek, yanak içinden sürüntü ile alınır. Bu yöntem kontaminasyon (kirlilik) oranını en aza indirir. Ancak kan ya da herhangi bir doku parçası da kullanılabilinir. 

STR lokusları spesifik primerler kullanılarak PCR ile çoğaltılır. Elde edilen DNA parçaları sonra elektroforez ile ayrıştırılır ve okunabilinir hale getirilir. 

STR bölgelerinde görülen polimorfizmlerin her biri toplumda %5-20 oranlarında oldukça yaygın görülür., Birden çok lokus değerlendirmeye alındığında bu polimorfizmlerin kombinasyonunun tek bir kişiye özgü olması, bu yöntemi kimlik tespitinde ayırdedici hale getirir. Ne kadar çok STR bölgesine bakılırsa test de o derece güvenilir olur.

Günümüzde genellikle STR bölgelerinin analizi için kapiller elektroforez yöntemi kullanılır. Kapiler elektroforezde, farklı uzunlukta ve işaretlenmiş STR’ların büyüklükleri belirlenir, polimorfik tekrar sayısı bulunur. Genellikle 13 lokus (genetik konum) yani STR bölgesi kullanılır. Bu STR’lardan biri babayı, diğeri anneyi temsil eder.  Bu lokusların 13’ünün ismi D2S1338, D3S1358, D7S820, D8S1179, D13S317, D16S539, D18S51, D21S11, TPOX, THO1, vWA, CSF1PO, ve AMXY şeklindedir. Bu lokuslar birbirlerinden bağımsız olarak bir araya gelirler. Bu STR’lar tek yumurta ikizlerinde aynıdır.

 
      Yukarıdaki örnekte 13 STR içinde TPOX adlı STR'da anne-baba-çocuk karşılaştırılmıştır. Babalık testi için anne DNA'sına ihtiyaç yoktur ancak anlatımı kolaylaştırmak için anneye de yer verilmiştir. Çocuğun TPOX'a ait 2 adet alleli vardır. 19 tekrar sayılık alleli anneden, 20 tekrar sayılık alleli ise babadan almıştır. Diğer tüm STR'larında babayı temsil eden allel bulunmak zorundadır. Dünyadaki hiçbir test yüzde yüz sonuç vermez babalık testi olasılığa dayalı bir test olduğundan en yüksek oran %99.9'dur ki bu sonuç çocuğun babası olduğu anlamına gelir. 
        Babalık testi kamu hastanelerinde yapılmamaktadır. Kişi isterse özel laboratuvarlarda bu testi yaptırabilir. Ancak bu sonuç mahkemede kullanılamaz. Kişi özel laboratuvar dışında savcılık kararı ile de testi yaptırabilir. Etik açıdan sıkıntılı bir durum olduğundan böyle bir bilgi kamu hastanelerinde savcılık ve mahkeme kararı olmadan verilmemektedir.

12 Şubat 2020 Çarşamba

Diyabet Genetik mi?

Diyabetes mellitus insülin eksikliği ve/veya insülin etkisinin yetersizliği ile karakterize, kronik metabolik bir hastalıktır. Hiperglisemi önemli bulgusudur. 

Tip1 Diyabet çocukluk dönemine, Tip2 Diyabet erişkin döneme spesifiktir. Her iki tip diyabetin patofizyolojisinde de bireydeki genetik alt yapıya eşlik eden çevresel faktörler rol oynar. Yani diyabet de birçok diğer hastalık gibi poligenik multifaktöriyel özelliğe sahiptir. Aileden gelen genetik yatkınlığımız çevresel faktörlerle birleştiğinde hastalık ortaya çıkar. Tip 1 diyabette çevresel etkenler tip 2 diyabette ise poligenik kalıtım daha ağır basar. Ailemizde tip1 diyabet de tip 2 diyabet de mevcutsa, bizim tip 2 ye yakalanma riskimiz daha yüksektir. Tip 1 riskimiz de mevcuttur ancak tip 2 genetik alt yapısı ağır basan grup olduğundan tip 2 açısından daha riskliyiz anlamına gelir. Poligenik diabetler (tip1-2) üzerine yapılan genetik çalışmalarda bir takım yatkınlık gen ve varyantları tespit edilmiştir. Ancak tanı ve tedavi açısından tespit edilen varyantlar yeterli ve tek başlarına anlamlı değillerdir. TCF7L2 geni üzerindeki varyantların Tip2 riskini arttırdığına yönelip çalışmalar mevcuttur. INS, CTLA4, PTPN22, IL2RA, HLA genleri üzerindeki bir takım varyantlar da Tip1 olgularında sıklıkla görülmüştür. Poligenik diabetin görülmesini arttıran önemli risk faktörlerinden biri de akraba evliliğidir.

Diabet çok farklı şekillerde sınıflandırılmaktadır. MODY dediğimiz insülinden bağımsız monogenik kaltımı olan diabet grubu son yılların araştırma konusudur. MODY tek bir gendeki tek bir mutasyondan kaynaklanan genetik testlerle aile içinde hastalığın takip edilebildiği bir gruptur. MODY dışında ek bulgularla seyreden bazı genetik sendromlarda da diabet görülebilir. Monogenik kelıtımlı diabet türleri diabetes mellitusun %2-5’ini oluşturur. Hastaların tip 1 ve tip 2 DM olarak yanlış tanı alabildiği monogenik diyabette, tedavinin altta yatan genetik etiyolojiye göre değişiyor olması, seyrek görülen hastalığın klinik önemini arttırır. 

Monogenik diyabette mutasyon saptanan genler, pankreasın embriyolojik gelişimi, beta hücre farklılaşması, insülin sentezi ve salınımı ile ilgili yolaklarda görevlidir. Aşağıda monogenik diabet tipleri, genleri, kalıtımı ve bazı genetik özelliklerine ait tablo yer almaktadır.

Diabet Türü

Gen

Kalıtım

Klinik

MODY1

HNF4A

Otozomal Resesif

MODY’nin %1’ini oluşturur. YD döneminde makrozomi hipoglisemi, adölesan dönemde hiperglisemi görülür.

MODY2

GCK

Otozomal Resesif

MODY’nin %20-30’unu oluşturur. Ilımlı hiperglisemi görülür.

MODY3

HNF1A

Otozomal Resesif

MODY’nin %50-60’ını oluşturur. On yaşından sonra klinik görülür. Glikozüri önemli bulgusudur.

MODY4

PDX1

Otozomal Resesif

MODY’nin %1’inden azını oluşturur. Erişkin dönemde bulgu verir.

MODY5

HNF1B

Otozomal Resesif

MODY’nin %5’ini oluşturur. Erişkin dönemde bulgu verir. Renal kistler, ailesel glomerulo-kistik böbrek hastalığı, atipik ailesel hiperürisemik nefropati, tek böbrek, atnalı böbrek, genital malformasyonlar, karaciğer fonksiyon bozuklukları, ekzokrin pankeas yetmezliği gibi bulgular da görülebilir. Tedavi de insüline ihtiyaç duyulur.

MODY6

NEUROD1

Otozomal Resesif

MODY’nin %1’inden azını oluşturur. Obezite eşlik eder. Homozigot mutasyonlar neonatal kalıcı diyabetes mellitus, serebellar hipoplazi, öğrenme güçlüğü, ciddi sensörionöral işitme kaybı, ciddi miyopi ve retinal distrofi ile seyreder.

MODY7

KLF11

Otozomal Resesif

MODY’nin %1’inden azını oluşturur. Bulgular erişkin dönemde görülür.

MODY8

CEL

Otozomal Resesif

MODY’nin %1’inden azını  oluşturur. Ekzokrin pankreas yetmezliği ve lipomatozis gözlenir.

MODY9

PAX4

Otozomal Resesif

MODY’nin %1’inden azını oluşturur. Ketoasidoza yatkınlık yaratan diyabet ile karakterizedir.

MODY10

INS

Otozomal Resesif

MODY’nin %1’inden azını oluşturur. Klinik çok değişkendir.

MODY11

BLK

Otozomal Resesif

MODY’nin %1’inden azını oluşturur. Obezite eşlik eder. Tip2 diabetle karışır.

MODY12

ABCC8

Otozomal Resesif

MODY’nin %1’inden azını oluşturur. Klinik bulgular HNF1A-MODY’e benzer ve sülfonilüre grubu ilaçlara yanıt çok iyidir.

MODY13

KCNJ11

Otozomal Resesif

MODY’nin %1’inden azını oluşturur. Klinik yaş aralığı çok geniştir.

Geçici Neonatal DM

PLAGL1

Otozomal Dominant

Neonatal diyabetlerin %60’ını oluşturur. Postnatal birinci haftada başlayan semptomlar çoğunlukla 12. haftaya kadar kendiliğinden düzelir. Umbilikal herni, büyük dil gibi bulgular görülebilir. Pubertal dönemde hastaların %50-60’ında kalıcı diyabet gelişir.

ZFP57

Otozomal Dominant

HYMAI

Otozomal Dominant

ABCC8

Otozomal Dominant

KCNJ11

Otozomal Dominant

Kalıcı Neonatal DM

ABCC8

Otozomal Dominant

Neonatal diyabetlerin %40’ını oluşturur. Postnatal beşinci haftada ya da yaşamın ilk altı ayı içinde herhangi bir dönemde de başlar. Hastaların doğum ağırlıkları intrauterin büyüme hormonu olarak görev yapan insülin eksikliğine bağlı olarak genellikle düşüktür.

Ek bulgu olarak epilepsi, gelişim geriliği görülebilir.

KCNJ11

Otozomal Dominant

INS

Otozomal Resesif

PDX1

Otozomal Resesif

EIF2AK

Otozomal Resesif

RFX6

Otozomal Resesif

PAX6

Otozomal Resesif

GCK

Otozomal Resesif

EIR3IP1

Otozomal Resesif

NGN3

Otozomal Resesif

NEUROD1

Otozomal Resesif

MNX1

Otozomal Resesif

MELAS

Mitokondriyal

Otozomal Resesif

Semptomlar 30-50 yaşlarında ortaya çıkar. Hastaların %70’inde sensörionöral işitme kaybı mevcuttur. Bazı hastalarda MELAS sendromuna (mitokondriyal ensefalomiyopati, laktik asidoz, inme-stroke benzeri epizodlar) neden olurken, diğerlerinde geç başlangıçlı diyabet ile bulgu verebilir.

Wolfram Sendromu

WFS1

Otozomal Resesif

Diyabetes mellitus, diyabetes insipitus, optik atrofi ve işitme kaybı ile karakterizedir

CISD2

Otozomal Resesif

Parsiyel Lipodistrofi

PPARG

Otozomal Resesif

Zayıf ve kaslı vücut görünümü, ciddi hipertrigliseridemi, hiperglisemi ve akantozis nigrikans ile seyreder. Ekstremite ve gluteal bölgede yağ dokusu kaybı gözlenirken, yüzde ve nukal bölgede artmış yağ depolanması saptanır.

LMNA

Otozomal Resesif

Jeneralize Lipodistrofi

BSCL2

Otozomal Resesif

Semptomlar doğumla başlar. Hastalarda yağ dokusunun jeneralize kaybı gözlenir. Dislipidemi, akantozis nigrikans, hirsutizm görülür.

AGPAT2

Otozomal Resesif

Tip A İnsülin Direnci

INSR

Otozomal Dominant

Kadınlarda obezite olmaksızın hirşütizm, hiperandrojenizm, polikistik overler ve diyabet ile Erkeklerde ise yirmi yaşından sonra başlayan tip 2 DM benzeri bir klinikle bulgu verir.

Rabson Mendelhall Sendromu

INSR

Otozomal Resesif

Ciddi insülin direnci ile birlikte büyüme geriliği, subkütanöz yağ dokusunda azalma, kas atrofisi, dental anomaliler, hirşutizm, polikistik overler, pineal hiperplazi görülebilir. Hipertelorizm, kısa burun, büyük ve düşük yerleşimli kulaklar gibi  dismorfik bulgular mevcuttur.

Donohue Sendromu

INSR

Otozomal Resesif

İntrauterin büyüme geriliği, akantozis nigrikans, açlık hipoglisemisi, postprandiyal hiperglisemi ve ciddi insülin direnci ile karakterizedir. Kalın dudaklar, düşük kulaklar, belirgin gözler hastalıkta görülen dismorfik bulgulardır. Prognoz kötüdür, hastalar bir yaşına kadar kaybedilir.

Diyabet Genetik mi?

COVID19 Yatkınlık Testi, IRF7, TLR3