31 Ocak 2020 Cuma

Alzheimer Genetik mi?

         Alzheimer riskinin yaklaşık % 70'inin genetik faktörlere bağlı olduğu düşündürmektedir. 



         Alzheimer hastalığı başlangıç yaşına göre erken başlangıçlı ve geç başlangıçlı olarak 2 gruba ayrılır.         
           Hastalığın 65 yaşından önce başlayan formu olan erken başlangıçlı alzheimer tüm Alzheimer hastalarının %1-6’sını oluşturur. Erken başlangıçlı vakaların %60'ı ailevidir ve bu vakaların %13'ünde otozomal dominant kalıtım şekli görülür. Amyloid Beta Precursor Protein (APP), Presenilin-1 (PSEN1), Presenilin-2 (PSEN2), ABCA7, ADAM10 genlerinde görülen mutasyonlar sorumlu tutulur. 

        Alzheimer'ın en yaygın şekli olan 'geç başlangıçlı' sı ise 65 yaşından sonra başlar ve çoğunlukla sporadiktir. Multifaktöriyel kalıtıma sahiptir bir diğer deyişle genetik ve çevresel faktörlerin karmaşık etkileşiminden kaynaklanır. Yani hastalığa yakalanmamak sağlıklı yaşam tarzıyla mümkündür. 

        Bilinen en önemli risk faktörü Apolipoprotein E (APOE) geni ε4 allel taşıyıcılığıdır ε4 allelini heterozigot olarak taşıyanların riski yaklaşık 3 kat artarken, homozigot olarak taşıyanların riski ise yaklaşık 12 kat yükselir. Ancak, APOE ε4 allelini taşıyan birçok kişinin 90 yaşına kadar hastalık belirtisi göstermeden geldiği de görülmüştür. Bu durum da geç başlangıçlı alzheimer için henüz belirlenmemiş diğer genetik ve çevresel risk faktörlerinin varlığını göstermektedir. 

       Ayrıca santral sinir sisteminde birikime neden olan metabolik hastalıklar(demir, bakır metabolizması, amiloidoz vb) dolaşım bozuklukları(diabet, hipertansiyon vb) yaratan diğer hastalıkların genetik alt yapıları da Alzheimer ile ilişkilidir.

       Burada önemli nokta şudur. Ailemizde alzheimerın var olması bizde de olacağı anlamına gelmez. Anneden çocuğa %50 gibi yüksek orandaki geçişler hastalığın ortalama %3'ünü oluşturur. %97'lik kısmında ise annenin alzheimer riski çocuğunda direkt geçiş şeklinde değil risk artışı-yatkınlık şeklinde görülür. 
       Her hastalıkta olduğu gibi alzheimerın da genetik alt yapısı vardır. Özellikle ailede erken yaş başlangıçlı alzheimer varsa Tıbbi genetik uzmanından genetik danışmanlık alınmalıdır.

30 Ocak 2020 Perşembe

Epilepsi Genetik mi?

     Epilepsili hastaların yaklaşık %40’ının etyolojisinde genetik katkıdan söz edilir. Yaklaşık %1 için genetik tanı konabilir. Epilepsi çoğunlukla poligenik multifaktöriyel bir hastalıktır. Bir çok branş bir arada değerlendirme yapmalıdır. 



1)Mendel tipi (basit) kalıtım:
  • Tek gen kalıtım türleri; otozomal dominant, otozomal resesif, X geçişli dominant, X geçişli resesif ve mitokondriyel geçişli türlerdir. Epilepsinin fenotipin yalnızca bir kısmını oluşturduğu 160’dan fazla tek gen hastalığı bulunmaktadır. Bu hastalıklar tüm epilepsilerin ancak %1’ini oluştururlar. Bu tek gen hastalıkları arasında nörokutanöz hastalıklar, nörodejeneratif hastalıklar, kalıtsal kortikal gelişim malformasyonları, kalıtsal metabolik hastalıklar sayılabilir. 
  • Bunlarda altta yatan nörolojik tutuluma bağlı semptomatik nöbetler, mental retardasyon ve gelişme geriliği görülmektedir. 
    • Tuberoz sklerozis kompleks: Otozomal dominant geçişlidir. Tuberoz sklerozis 1 (TSC1); Tuberoz sklerozis 2 (TSC2) .
    • Frajil X sendromu: X geçişlidir. FMR1 geni
    • Angelman sendromu: Maternal bilginin kaybı. 15q11-13 delesyonu, UBE3A, GABRB3, GABRA5 ve GABRAG3’ü içeren delesyonlar bulunmuştur. 
    • Rett sendromu: MECP2 geni, X’e bağlı dominant geçtiği kabul edilir. 
    • Nörofibromatozis: Otozomal dominant geçiş gösterir. NF1-NF2 genleri sorumludur.
    • Huntington hastalığı: Otozomal dominant geçiş, huntingtin geninde mutasyon mevcuttur.
    • Otozomal resesif kalıtımla geçtiği tanımlanan hastalıklar:
      • Unverricht-Lundborg hastalığı: Progresif miyoklonik epilepsilerin ilkidir (EPM1)
      • Lafora cismi hastalığı (EPM2): Laforin geninde mutasyon vardır. 
    • Mitokondriyel hastalıklar: 
      • MERRF (Miyoklonik epilepsi ve ragged-red lifleri): Mitokondrial DNA’da, 8344 nükleotid çiftinde A-G geçiş mutasyonu vardır. 
      • MELAS (mitokondriyel miyopati, ensefalopati, laktik asidoz ve strok benzeri epizod): Mitokondriyel geçişlidir. 
    • X geçişli hastalıklar: 
      •  X geçişli lissensefali
      • Ailesel subkortikal band heterotopisi 
      • Ailesel periventriküler heterotopidir
  • Primer mendel tipi epilepsiler: Tek gen hastalıklarının ancak çok küçük bir kısmını pür epilepsi sendromları oluşturmaktadır. 
    • Otozomal dominant mendelyen idyopatik epilepsiler hem jeneralize hem parsiyel epilepsileri içerir.
      • Başlıca primer mendel tipi epilepsiler; Selim ailesel yenidoğan konvülzüyonu (SAYK) 
                            EBN1, KCNQ2,  KCNQ2 genleri

      • Selim ailesel infantil konvülzüyon (SAİK) Otozomal dominant noktürnal frontal lob epilepsisi (ODNFLE) 
                          CHRNB2 geni

      • Febril nöbet artı jeneralize epilepsi (FNJE)
                          FNJE2, SCN1A genleri

2)Mendel tipi olmayan (kompleks) kalıtım: 
     İdiyopatik epilepsilerin çoğu multifaktöriyeldir. Genel populasyona göre akraba olan kişilerde pek çok genin paylaşılması multifaktöriyel kalıtım nedeniyle daha fazladır. Ebeveynleri veya kardeşlerinde epilepsi olan kişilerde genel populasyona göre daha fazla epilepsi görülür. Genel populasyonda insanların %1’inde epilepsi görülürken yakın akrabalarında epilepsi varsa, epilepsinin spesifik tipine göre bu oran %2-8’e çıkar.
    • İdyopatik jeneralize epilepsi (İJE): İdyopatik adı altında pek çok epilepsi sınıflandırılmıştır. Bunlar bilinen bir nedeni olmayan nöbetleri anlatmada kullanılır. İJE sendromlarının çoğunda kompleks kalıtım paterni gösterilmiştir. Sorumlu tutulan bazı genler şunlardır.
        • EJM1
        • CHRNA7
        • EFCHCI   genleri

29 Ocak 2020 Çarşamba

Otizm Genetik mi?





   Otizm % 75-80 poligenik multifaktöriyel, %20-25 tek gen kalıtımı olan bir hastalık grubudur. Yani hastalığın çok büyük bir kısmı komplike gen bağlantıların ve çevresel faktörlerin ortak sonucu olarak ortaya çıkar. Genetik yatkınlık göstergesidir. Genetik testlerle tanımlanamaz. 
 Hastalığın çeyrek kadarı ise genettik analizlerle tanımlanabilir. Bunlar; kromozomal anormallikler için % 5, CNV (submikroskopik delesyonlar ve duplikasyonlar) için % 10-20 ve tek gen bozuklukları içinse % 5 tir. Yapılan bağlantı ve aday gen çalışmalarında genlerdeki hem nadir hem yaygın varyantların otizme yatkınlıkla ilişkili olabileceği gösterilmiştir.  Bu varyantlar tek başlarına anlamlı değillerdir. Varlıkları yatkınlık anlamına gelir, hastalık anlamına gelmez. Birçok varyantın bir araya gelip uygun çevresel koşulların mevcut olması gerekir ki otizm ortaya çıksın. Bahsi geçen %10 luk otizm grubunda ise tek bir genetik hata hastalığa neden olur. Sitogenetik olarak otizmli bireylerde 15q11-q13 lokusunda anormallikler bulunmuştur. 5p14.1 ve 5p15 lokuslarının genetik varyantlarının riski düzeyde artırdığı bulunmuştur. Ayrıca otizmli bireylerde kontrollere göre 1q21, 2p16.3 (NRXN1), 3p25-26 (CNTN4), 7q36.2, 15q11-13, 16p11.2, NLGN, NRXN, SHANK ve 22q11.2 kromozom bölgelerinde tekrar eden kopya sayısı varyantı daha yaygın bulunmuştur. 


Otizm bulgusuyla seyreden bazı genetik hastalıklardaki sorumlu genler aşağıdaki gibidir.
AARS, ACOX1, ADNP, ADSL, AKT1, ALDH18A1, ALDH5A1, ALG13, ALMS1, ANKRD11, AP1S2, AP3B2, ARFGEF2, ARID1B, ARNT2, ARV1, ASH1L, ATP1A3, ATRX, AUTS2, BCKDK, BCOR, C12orf4, CACNA1A, CACNA1C, CAMTA1, CC2D2A, CDH15, CDKL5, CEP290, CHD2, CHD7, CHD8, CHMP2B, CHRNA7, CLP1, CNKSR2, CNNM2, CNTNAP2, COMT, CREBBP, CTCF, CUX2, DDX3X, DEAF1, DEPDC5, DHCR7, DHDDS, DNM1, DPYD, DYM, DYRK1A, EEF1A2, EGF, EHMT1, ELN, EP300, FGFR1, FLCN, FMR1, FOXG1, FTSJ1, GABRB3, GABRD, GATM, GFM1, GJA5, GJA8, GNAQ, GP1BB, GPHN, GRIA3, GRIN1, GRN, HCN1, HDAC8, HERC2, HESX1, HIVEP2, HNF1B, IFNG, IL1RAPL1, IQSEC2, KCNA2, KCNB1, KCNT1, KDM5C, KLLN, KMT2A, KMT5B, MAGEL2, MAOA, MAPT, MBOAT7, MECP2, MED12, MED13L, MEF2C, MEIS2, MKRN3, NAA10, NAA15, NAGA, NALCN, NDN, NDP, NECAP1, NEXMIF, NHS, NIPBL, NLGN3, NLGN4X, NPAP1, NTRK2, OPHN1, OTX2, PAH, PDE4D, PIGL, PIK3CA, POMT1, PPM1D, PPP3CA, PRDM16, PRKAR1A, PROKR2, PSEN1, PTCHD1, PTEN, PWRN1, RAD21, RAI1, RARS, RERE, RNF135, SATB2, SCN1A, SCN3A, SCN8A, SDHB, SDHC, SDHD, SEC23B, SEMA3E, SETD2, SETD5, SHANK3, SIM1, SKI, SLC13A5, SLC1A2, SLC25A1, SLC25A12, SLC35A3, SLC35C1, SLC6A1, SLC6A8, SLC9A6, SMAD4, SMC1A, SMC3, SNORD115-1, SNORD116-1, SNRPN, SNX14, SOX2, SOX3, SQSTM1, SRY, ST3GAL3, STS, STXBP1, SYN1, SYNGAP1, SYNJ1, SZT2, TAF1, TBC1D23, TBX1, TCF12, TCF4, TM4SF20, TMEM138, TMEM216, TMEM231, TMEM237, TMLHE, TRAK1, TREM2, TSC1, TSC2, TWNK, UBE3A, VCP, WFS1, WWOX, ZBTB20, ZFPM2, ZNF423


         Kromozomal ve tek gen hastalıklarında olgularda otizm yanında zeka geriliği ve diğer organ anormallikleri de göülmektedir. Otizm tanısının genetik alt yapısı araştırılırken çocuk hekimleri, çocuk psikiyatri ve tıbbi genetik ortak çalışmalıdır. Hastanın tüm zihinsel ve fiziksel anomalileri bir arada değerlendirilmeli, aile öyküsü göz önünde bulundurulmalıdır.
        Yapılacak genetik testler kromozom analizi ve array CGH ile başlamalı ardından Tıbbi genetik hekimince durum değerlendirilmelidir. Ailenin sonraki çocuklar için riski en büyük sorulardan biridir. Bu noktada önemli olan otizm yanındaki diğer bulgular aile öyküsü yapılacak olan genetik testlerdir.

1. Gen-Çevre etkileşimi: Çevresel maruziyetlerin etkilerinin genotipe bağlı olarak değiştiği genetik duyarlılığı ifade eder. Ek çevresel bir maruziyetin yüksek yatkınlık genotipi alt grubunda, düşük yatkınlık genotipinden daha fazla hastalık riskini arttırdığı durumdur. 
2. Çevresel faktörlerin üreme hücrelerinde nokta mutasyonlar veya yapısal değişikliklerle genetik hasara neden olmasıdır.
3. Çevresel faktörlerin kalıtımsal epigenetik  modifikasyonlar aracılığıyla etki etmesi. Epigenetik değişiklikler çevresel ve genetik risk fakörlerinin garip bir hibriti gibi davranabilir; kuşaklar boyunca kalıtılmasına rağmen çevresel etkileri yansıtabilir. 
4. Gen-Çevre korelasyonu: Genotipin kişinin çevresel risk faktörlerine maruz kalmasını veya sosyal çevresini etkilemesi durumudur. 
Otizmin genetik ve çevre faktörlerinin ortak etkileşimiyle ortaya çıktığı ortadadır.



28 Ocak 2020 Salı

Erkek İnfertilitesi

     Bir yıl düzenli ve korunmasız cinsel ilişkiye rağmen gebelik elde edilememesine infertilite denir, çiftlerin yaklaşık %15’inde mevcuttur. Erkek infertilitesinde vakaların yaklaşık olarak yarısı oligospermi, azospermi gibi hatalı spermatogenezle ilişkilidir. Erkek infertilitesi, infertil ailelerin  %30'undan  tek başına sorumludur. %20 olguda kadın faktörü ile birlikte rol alır. %20 oranında nedeni belirlenemeyen infertilite söz konusudur. İnfertilitede sperm morfolojisi (ışık ve elektron mikroskop ), sperm fonksiyonu (hareketliliği, akrozom reaksiyonu, sperm zona pellucida etkileşimi, oksidatif stres) ve nükleus değerlendirmesi (kromatin yoğunlaşması, DNA fragmentasyonu, anöploidi) gibi alanlar temel inceleme alanlarıdır. Memeli sperm heterojenitesi genel olarak morfoloji, motilite, nükleer farklılaşma, kapasitasyon ve reseptör durumu gibi birçok şekilde tanımlanabilir. Sperm analizi sonucunda, sperm sayısı 15 milyon/ml’den az ise oligozoospermi, ilerleyici motil spermatozoa %32’ nin altında olması astenozoospermi, normal morfolojideki spermlerin %4’den az olması teratozoospermi olarak tanımlanmaktadır.
İnfertil Erkeğin Değerlendirilmesi
İnfertilite nedeniyle başvuran erkeğin öyküsü, özgeçmişi ve soygeçmişi iyi sorgulanıp fizik muayenesi sistematik bir şekilde yapılmalıdır.
İnfertil erkeğin değerlendirilmesindeki temel amaçlar:
1.Düzeltilebilir durumları aydınlatmak.
2.Üremeye yardımcı teknikler ile tedavi edilebilen düzeltilemeyen durumları saptamak.
3.Hiçbir teknik ile düzeltilemeyen durumları saptamak.
4.Erkekte kısırlıkla birlikte olan önemli hastalıkları kromozomal ve genetik anomalileri saptamak



Erkek İnfertilitesinin Genetik Nedenleri:
Pretestiküler Nedenler:
Hipotalamus Hastalıkları:
Gonadotropin Eksikliği (Kalmann Sendromu)

Testiküler Nedenler
Kromozomla İlişkili Nedenler
Klinefelter Sendromu
46,XX Male Sendromu
47, XYY Erkekler
Diğer Nedenler:
Noonan Sendromu
Miyotonik Distrofi
İzole Sertoli Hücresi Sendromu
Defektif Androjen Aktivitesi
5 Alfa Redüktaz Eksikliği
Androjen Reseptör Eksikliği

Posttestiküler Nedenler
Reprodüktif Yol Obstrüksiyonu
Doğumsal Blokajlar
  • Kistik Fibrozis
  • Young Sendromu
  • Erişkin Polikistik Böbrek Hastalığı
Sperm Fonksiyon veya Hareketliliği İle ilgili Hastalıklar
Hareketsiz Siliya Sendromları
İmmünolojik İnfertilite


   İnfertilite tedavisi alan özellikle yardımcı üreme tekniklerinden faydalanması gereken hastalar mutlaka Tıbbi Genetik danışmanlığı almalılardır. Genetik olarak ilk yapılacak test kromozom testi, karyotip analizidir.

27 Ocak 2020 Pazartesi

İleri Anne Yaşı

      

     35 yaş ve üzeri gebeliklerde “ileri anne yaşı” ifadesi kullanılır. 40 yaş ve üzeri gebeliklerde ise “çok ileri anne yaşı” ifadesi geçer. Gebeliklerin yaklaşık %10’u ileri anne yaşı olan kadınlarda gerçekleşir. Bu gebeliklerde düşük, kromozom anomali ve yapısal anomali riski artar. Ayrıca hipertansiyon, diyabet, plasenta previa, sezaryen, makrozomi, ablasyo plasenta, preterm doğum ve düşük doğum ağırlığı gibi çeşitli komplikasyon riskleri artar. Özellikle spontan düşükler sık görülür. Bu durumun yaşa bağlı kromozom anomali riskinin bir sonucu olduğu ileri sürülmektedir. Uterin fonksiyonda azalmaya bağlı düşükler de görülür.



          Her kadının kromozomal anomalili bir bebek dünyaya getirme riski vardır. Down Sendromu riski anne yaşı ≥35 iken hızla artmaya başlar; ancak Down Sendromlu bebeklerin %80’i 35 yaşın altındaki annelerden dünyaya gelir.
Anne yaşı 35 ve üzerindeyse tarama testleri pozitif olarak kabul edilerek anne adayı prenatal tanı açısından değerlendirilir. Yaşınız ileri anne yaşı ile uyumluysa mutlaka perinataloji ve tıbbi genetik uzmanlarıyla görüşülmelidir.

AMNİYOSENTEZ

https://www.ndss.org/about-down-syndrome/down-syndrome/

Anne Yaşı
DownSendromu Riski
Anne Yaşı
DownSendromu Riski
Anne Yaşı
DownSendromu Riski
20
1/2000
30
1/900
40
1/100
21
1/1700
31
1/800
41
1/80
22
1/1500
32
1/720
42
1/70
23
1/1400
33
1/600
43
1/50
24
1/1300
34
1/450
44
1/40
25
1/1200
35
1/350
45
1/30
26
1/1100
36
1/300
46
1/25
27
1/1050
37
1/250
47
1/20
28
1/1000
38
1/200
48
1/15
29
1/950
39
1/150
49
1/10

25 Ocak 2020 Cumartesi

Turner Sendromu

      Turner Sendromu, kromozomal bir durumdur. Kadınlarda XX, erkeklerde XY şeklinde olması gereken cinsiyet kromozomları Turner Sendromunda yalnızca X şeklindedir. Bu olgularda 46 olması gereken kromozom sayısı 45'tir. Tüm dişi fetüslerin %3’ünü etkilemektedir ve bu embriyoların yaklaşık %1’i term döneme (doğuma) erişebilmektedir. Tüm düşüklerin %7-10’undan Turner Sendromu sorumludur. Bu hamileliklerin en az %95–98’inin düşük ile sonuçlandığı 45,X genotipinin yüksek intrauterin ölüm riskine sahip olduğu bilimsel bir gerçektir.
Nedeni tam olarak bilinmemektedir. İleri ebeveyn yaşı ile ilişki kurulamamıştır. Mortalite oranlarının arttığı yaşam süresinin 10 yıla kadar kısalabileceği düşünülmektedir. Ancak günümüzde daha iyi tanınan bir kromozomal anomali olması nedeniyle olgular takından izlenerek riskler minimuma indirilmektedir. Kardiyovasküler hastalıklar hayati öneme sahip olup kardiyak açıdan olgular yakından izlenmelidir.
Tüm gebeliklerin %1-2’sinde, ölü doğumların %1’inde, spontan düşüklerin ise %10’unda 45,X monozomisi saptanmaktadır. %99’u 28. gebelik haftasından önce spontan düşükle sonlanmakta hayatta kalanların ise, normal sayıda kromozomunun bulunduğu bir hücre dizisinin saptanamayan mozaikliğine sahip oldukları düşünülmektedir.
TURNER SENDROMUNUN KROMOZOMAL ÇEŞİTLİLİĞİ
45,X.                         %50-60   
46,X,i(Xq)                  %15-18
46,X,r(X)                    %6
Delesyon Xp ve Xq    %2
45,X/46,XX               %15
45,X/46,XY               %5-10
45X/47XXX.              %3-4
Turner Sendromu'nda Klinik Bulgular:


Boy Kısalığı: Olguların %95’inde boy kısalığı görülür, ortalama kadın boyundan 15-20 cm kısa kalırlar. Tedavisiz 137-148 cm arasında değişmektedir. Boy kısalığı; intrauterin büyüme geriliği, kemik yapısındaki bozukluklar, SHOX gen mutasyonu, pubertal gelişimin olmaması, büyüme hormonu salınımının bozulması, nöro-sekretuar disfonksiyon, BH-IGF (büyüme hormonu-insülin growth faktör 1) aksındaki bozukluklar, IGF’e periferal direnç gibi faktörlere bağlıdır.

Hipogonadizm ve Gonadal Disgenezi:
Overler olguların %80-90’ında bir yaşına kadar overler fibrotik band şekline dönmüştür. Sekonder seks karakterleri pubertal dönemde spontan olarak gelişemez. Olguların %10-20’sinde prematür menapoz ile sonlanan spontan puberte başlangıcı görülebilmektedir. Olguların ancak %2-5’i spontan menstruasyon görebilir. Başarılı gebelik oranı çok düşüktür. Ancak mozaik olgularda spontan puberte oluşabilir, pubertal gelişimde duraklamalar ve meme gelişimi izlenebilir.
Kardiyovasküler Malformasyonlar:
Doğumsal kardiyovasküler malformasyonlar en ciddi ve hayatı tehdit edici komplikasyonlarıdır. Biküspit aort kapağı, aort stenozu, aort koarktasyonu en sık görülen patolojilerdir.Yele boynu olan hastalarda aort koarktasyonu ve biküspit aort kapağının anlamlı olarak daha sık görüldüğü ve aralarında anlamlı bir ilişki olduğu düşünülmektedir.
Renal Anomaliler:
Üriner sistem malformasyonları hastaların yaklaşık %30-40’ında mevcuttur. En sık görülen renal anomaliler; çift toplayıcı sistem ve at nalı böbrektir.
İşitme Problemleri:
Çocukların iletim tipi işitme kaybı tekrarlayan kulak enfeksiyonları ile ilişkilidir.
Tiroid hastalıkları:
En sık görülen otoimmün hastalık Hashimoto tiroiditidir. Tiroid otoantikor yüksekliği olguların yaklaşık %50’sinde mevcuttur, yaşla birlikte artmaktadır. Hashimoto tiroiditi en sık izoX kromozomlu olgularda görülür ve daha çok subklinik hipotiroidi şeklindedir. 
Çölyak Hastalığı:
İnflamatuar Barsak Hastalıkları:
Metabolik Sendrom ve Diyabetes Mellitus:
      Hastalıkların görülme sıklığı Turner Sendromunda artmıştır.
  • Pigmente nevüs 
  • Lenfödem
  • Osteoporoz ve Ortopedik Problemler
  • Mikro ve retrognati, kalkan göğüs, kısa 4.metakarp (knuckle sign), Madelung deformitesi, kubitus valgus, genu valgum, patellar dislokasyon, doğumsal kalça dislokasyonu (%5) ve skolyoz (%10), iskelet sistemine ait diğer patolojilerdir

Nöropsikolojik özellikler ve akademik performans
Zeka düzeyi hastalarda genellikle normal sınırlardır. Bireyler normal zekaya sahip olurken sözel olmayan becerilerde çeşitli bozukluklar olabilir. Dikkat eksikliğive hiperaktivite bozukluğu (DHEB) için artmış risk sözkonusudur. Adolesan dönemde azalmış benlik saygısı ve depresyona eğilim vardır.
Malignite
Y kromozomu karyotipi olan mozaik (45X/46XY gibi) olgularda gonadoblastom riski artmıştır. Gonadal tümör riski nedeniyle profilaktik gonadektomi önerilir. TS’li hastalar aynı zamanda diğer tümörler için yüksek risk altında olabilir. Genel popülasyon ile karşılaştırıldığından mesane ve uterus kanseri riski artmış ancak meme kanseri için azalmış risk sözkonusudur. Kolon kanseri için artmış risk olduğu düşünülmektedir.


Turner Sendromlu olgular riskleri açısından takip edildikleri sürece normal yaşantılarına devam ederler.
Ayrıca mozaik tip farkında olmadan birçok kadında mevcut olabilir. Bu durum hiçbir şekilde sorun yaratmayacağı gibi, düşükler, infertilite, erken menopoza da yol açabilir. Her hasta kendine özgüdür. Burada en önemli nokta doğacak bebekler için önlem almaktır. Gebelikten önce tıbbi genetik uzmanı ile görüşmek gerekir.

24 Ocak 2020 Cuma

Tıbbi Genetik


      Tıbbi Genetik bir ailenin bireylerinin doğuştan ya da sonradan gelişen (somatik mutasyon, kanser) genetik materyal değişimlerini saptayan ve takip eden bilim dalıdır. Bu süreç multidisipliner olarak işler ilgili bölümlerin birlikte çalışması sonucu klinik tanı konur. Ardından Tıbbi Genetik uzmanı genetik tanıyı koyar. Ailede hastalığı dağılımı hakkında bilgi verilir. Tüm aile ve gelecek kuşakları koruma ve gözlem altına alınır.



Alt birimleri

Klinik genetik

Sitogenetiik

Moleküler sitogenetikMoleküler Genetikİncelediği KonularDismorfolojiKansergenetiğiFarmakogenetikNörogenetikİmmünogenetikNutrigenetik


Tıbbi Genetik Biliminin amacı sağlıklı nesiller elde etmektir.






Tekrarlayan Gebelik Kayıplarında Pıhtılaşmanın Rolü

Gebeliğin ilk 3 ayında 2 ya da daha fazla gebelik kaybı, tekrarlayan gebelik kaybı (habitüel abortus) olarak ele alınır. Bu kayıpların yaklaşık %3'ü üreme problemleriyle ilgilidir. %60'ı kromozomal nedenlerdir. Tekrarlayan gebelik kayıplarının yaklaşık %68'i ise aydınlatılamamaktadır. kromozomal nedenler
Aydınlatılamamış kayıplar pıhtılaşma, dolaşım bozukluğu olarak ele alınır ve buna uygun anne ile bebek arasındaki dolaşımı rahatlatmaya yönelik kan akışını kolaylaştıracak bir takım önlemler alınır.
Gebelik kayıpları yaşayan bir anne adayı sonrasında devam eden bir gebelik elde ederse bu gebelik mutlaka yakından takip edilmeli, perinatalog gözleminde ileri düzey ultrason çocuk kardiyolog gözetiminde fetal eko ile bebeğin durumu gözlemlenmelidir. Yaşanmış olan düşükler bu çiftin sağlıksız bir bebek elde etme riski olduğu konusunda bizi uyarır.

  1. Endokrin Faktörler:
    1. Diabet
    2. Hipotiroidi, Hipertiroidi
    3. Polikistik over sendromu
    4. Hiperprolaktinemi
    5. diğer
  2. Anatomik Faktörler
  3. İmmünolojik nedenler
    1. Otoimmün nedenler
    2. Alloimmün nedenler
  4. Enfeksiyona bağlı Faktörler
  5. Çevresel Faktörler
    1. Alkol
    2. Sigara
    3. diğer
  6. Genetik Faktörler  "danışmanlıkta düşükler"
  7. Trombofilik Faktörler

Genel pıhtılaşma testleri doktorunuz tarafından tetkik edildikten sonra, genetik pıhtılaşma testi yapılmalıdır. Günümüzde en genişi 12 parametre olan test, genel olarak Faktör V, Protrombin zamanı, MTHFR' ları içeren küçük paketler şeklinde de yapılabilinir. Faktör V ve protrombin zamanı ayrı ayrı pozitiflikleri düşüklerin pıhtılaşma nedenli olduğunu kanıtlar.(bkz.Faktör 5 Leiden Mutasyonu) MTHFR'ların pozitif olması folik asit kullanımının önemli olduğunu doz ayarı yapılabilineceğini gösterir. Tüm parametreler normal de olsa doktorunuz klinik deneyimiyle kan sulandırıcı tedaviler uygulayabilir. Bu paneldeki diğer parametreler bize fikir verir pıhtılaşma var yok gibi kesin yargılara vardırmaz. Çünkü bilmediğimiz daha birçok genetik değişiklik mevcut olabilir. Bunları kesin olarak saptamamız ve yorumlamamız ise oldukça güçtür. Bundan sonrası hekimin tecrübesi ile ilgilidir. Ayrıca Hematoloji hekimi yorumu bu noktada devreye girebilir.

TROMBOFİLİ PANELİ  12’Lİ
  • Faktör V H1299 Mutasyonu (FVR2)
  • Faktör XIII  Mutasyonu (V34L)
  • Protrombin Gen Mutasyon Analizi (F II)
  • MTHFR Mutasyon Analizi 677
  • MTHFR Mutasyon Analizi 1298
  • Beta Fibrinojen -455 G>A
  • Faktör V Leiden Analizi
  • APO B3500Q Mutasyonu
  • PAI 4G/5G Poliformizmi
  • APO-E
  • ACE I/D Genotiplemesi
  • HPA 1a/b

Gördüğümüz üzere tekrarlayan gebelik kayıpları birçok tıbbi branşın birarada hareket etmesi gereken bir konudur. Anne adayı öncelikle kadın doğum dahiliye gerekirse endokrin, immünoloji, romatoloji, hematoloji uzmanlarınca analiz edilmelidir. Aile genetik uzmanı tarafından değerlendirilmeli, baba adayı üroloji uzmanına başvurmalıdır.








COVID19 Yatkınlık Testi, IRF7, TLR3